AİLE HUKUKU
VELAYET DAVALARI: ÇOCUĞUN VELAYETİ KİME VE NASIL VERİLİR? HÂKİMİN DİKKATE ALDIĞI KRİTERLER
Bir evliliğin sona ermesiyle birlikte, ebeveynler için en kaygı verici ve en önemli konu şüphesiz ki ortak çocukların geleceğidir. “Çocuğum kimde kalacak?” sorusu, boşanma sürecinin en duygusal ve en zorlu sorusudur. Velayet, reşit olmayan bir çocuğun bakımı, eğitimi, korunması ve temsili gibi konularda karar alma hak ve sorumluluğunu ifade eder. Türk hukuk sisteminde velayet kararı verilirken, anne veya babanın isteklerinden, arzularından veya maddi durumlarından önce gelen, tek ve mutlak bir ilke vardır: “Çocuğun Üstün Yararı”. Bu ilke, mahkemenin vereceği kararın pusulasıdır. Bu rehber, bir velayet davasında hâkimin bu ilkeyi nasıl yorumladığını ve kararını verirken hangi faktörleri göz önünde bulundurduğunu açıklamak için hazırlanmıştır.
TEMEL İLKE: “ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI” NEDİR?
Çocuğun üstün yararı, velayet kararının tamamen çocuğun fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve sosyal gelişimini en iyi şekilde sağlayacak olan tarafa verilmesi gerektiği anlamına gelir. Bu ilke, yaygın olan bazı yanlış inanışları da ortadan kaldırır:
- Velayet, annenin veya babanın “hakkı” değil, çocuğun menfaati için onlara verilen bir “görev ve sorumluluktur”.
- Tarafların maddi durumunun daha iyi olması, tek başına velayeti almak için yeterli bir sebep değildir. Önemli olan, çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek asgari bir standardın sevgi ve ilgiyle birlikte sunulmasıdır.
- “Velayet her zaman anneye verilir” düşüncesi doğru değildir. Özellikle belirli bir yaştan sonra, babanın da velayeti alması sıkça karşılaşılan bir durumdur.
HÂKİMİN VELAYET KARARINI ETKİLEYEN ANA FAKTÖRLER
Hâkim, “çocuğun üstün yararı” ilkesini somutlaştırmak için bir dizi objektif ve sübjektif kriteri bir arada değerlendirir:
- Çocuğun Yaşı: Çok küçük yaştaki, özellikle anne bakım ve şefkatine muhtaç olan bebeklik dönemindeki bir çocuğun velayetinin anneye verilmesi eğilimi yüksektir. Çocuğun yaşı ilerledikçe bu faktörün önemi azalır.
- Çocuğun Kendi Fikri ve Tercihi: Mahkeme, idrak yaşına (genellikle 8 yaş ve üzeri olarak kabul edilir) gelmiş olan çocuğun fikrini mutlaka sorar. Hâkim, bir pedagog veya sosyal hizmet uzmanı eşliğinde çocukla özel bir görüşme yaparak, hangi ebeveynle kalmak istediğini, bunun sebeplerini ve genel durumunu anlamaya çalışır. Çocuğun görüşü tek başına bağlayıcı olmasa da, kararı etkileyen en önemli faktörlerden biridir.
- Kardeşlerin Ayrılmaması İlkesi: Mahkemeler, kardeşlerin psikolojik ve duygusal gelişimleri için bir arada kalmalarını son derece önemser. Çok özel ve zorunlu bir durum olmadıkça, kardeşlerin velayetini ayırarak farklı ebeveynlere vermekten kaçınırlar.
- Ebeveynlerin Yaşam Tarzı ve Koşulları: Hâkim, ebeveynlerin çocuğa sunacağı yaşam ortamını değerlendirir. Ebeveynin sahip olduğu kötü alışkanlıklar (alkol, uyuşturucu bağımlılığı vb.), istikrarlı bir yaşam düzeninin olup olmaması, çocuğa ayırabileceği zaman ve sağlayacağı sosyal çevre gibi unsurlar kararda etkilidir.
- Diğer Ebeveynle İlişkiyi Destekleme Potansiyeli: Mahkeme, velayeti alacak olan ebeveynin, diğer ebeveynle çocuğun kişisel ilişkisini destekleyecek ve bu ilişkiyi baltalamayacak bir karakterde olmasına dikkat eder. Çocuğu diğer ebeveyne karşı kışkırtan veya görüşmesini engelleyen bir ebeveyn, velayet savaşında dezavantajlı duruma düşer.
- Sosyal İnceleme Raporu (SİR): Velayet davalarının en önemli delilidir. Mahkeme tarafından görevlendirilen bir pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanı, ebeveynlerin ve çocuğun yaşadığı ortamları ziyaret eder, taraflarla ve çocukla görüşmeler yapar ve çocuğun velayetinin kime verilmesinin onun menfaatine olacağına dair detaylı, gerekçeli bir rapor hazırlayarak mahkemeye sunar. Bu rapor, hâkimin kararını büyük ölçüde etkiler.
ORTAK VELAYET MÜMKÜN MÜDÜR?
Evet. Eskiden Türk hukukunda pek uygulama alanı bulamayan “ortak velayet”, artık özellikle anlaşmalı boşanmalarda ve tarafların uzlaşmacı olduğu durumlarda mahkemeler tarafından kabul edilmektedir. Ortak velayet, çocuğun hayatıyla ilgili önemli kararların (okul seçimi, sağlık müdahaleleri vb.) anne ve baba tarafından birlikte alınmasını ifade eder. Ancak bunun için ebeveynler arasında sağlıklı bir iletişim ve iş birliği olması şarttır.
VELAYET DAVASINDA AVUKATIN ROLÜ
Velayet davaları, yüksek düzeyde hassasiyet ve uzmanlık gerektirir.
- Bir avukat, davanızı kişisel bir çekişme zemininden çıkarıp, “çocuğun üstün yararı” ilkesi etrafında doğru hukuki argümanlarla şekillendirir.
- Müvekkilinin velayeti almaya neden daha uygun bir ebeveyn olduğunu somut delillerle (uygun yaşam koşulları, tanık beyanları vb.) mahkemeye sunar.
- Hazırlanan uzman raporlarını (SİR) dikkatle analiz eder, müvekkilinin aleyhine olan haksız tespitlere karşı itirazlarını yapar.
- Sürecin en başından itibaren, çocuğun psikolojisini en az düzeyde etkileyecek şekilde, uzlaşmacı ve çözüm odaklı bir yol izlenmesine yardımcı olur.
Sonuç: Çocuğunuzun Geleceği Her Şeyden Önemlidir
Velayet, bir ebeveynin diğerine karşı kazandığı bir zafer değil, bir çocuğun geleceği için üstlenilen kutsal bir sorumluluktur. Bu kararın merkezinde her zaman ve sadece çocuğun mutluluğu, huzuru ve sağlıklı gelişimi yer almalıdır. Bu son derece hassas ve hayatınızın geri kalanını etkileyecek olan süreçte, duygusal kararlar vermek yerine, çocuğunuzun menfaatini her şeyin üzerinde tutan profesyonel bir hukuki rehberlikle hareket etmek, hem sizin hem de en önemlisi çocuğunuzun geleceği için atılacak en doğru adımdır.
Yasal Uyarı
Bu içerik yalnızca genel bilgilendirme amaçlıdır ve hukuki tavsiye yerine geçmez. Hukuki durumunuza özel bilgi ve destek için mutlaka bir avukata başvurmanız önerilir.